10.SINIF TÜRK DİLİ ve EDEBİYATI 2.ÜNİTE ŞİİR DERS NOTLARI

İSLAMİYET ÖNCESİ TÜRK ŞİİRİ GENEL ÖZELLİKLERİ 
  • Anlatımı sözlüdür. 
  • Din törenlerinde (şölen,sığır,yuğ) doğmuş, din dışı törenlerde gelişmiştir. 
  • Edebi ürünler manzumdur. (şiir şeklindedir) 
  • Edebi ürünler anonimdir, bunlara milli özellikler hakimdir. 
  • Yalın bir dil kullanılmıştır, dil yabancı etkilerden uzaktır, ÖZTÜRKÇEDİR 
  • Şiirde “yarım uyak, hece ölçüsü, dörtlükler” kullanılmış. 
  • Şiir söyleyen kişilere “ozan, kam, baksı, şaman” denilir. 
  • Bu dönemde “sav, sagu, koşuk, destan” nazım şekilleri görülür. 
  • Genellikle aşk, tabiat, kahramanlık ve ölüm konuları işlenmiştir.

İSLAMİYET ÖNCESİ NAZIM ŞEKİLLERİ

SAGU NEDİR? SAGU HAKKINDA BİLGİLER...

İslam öncesi Türkler arasında , bir kahraman, bir devlet büyüğü öldüğünde bunlar için yapılan yuğ adı verilen yas törenlerinde kopuz eşliğinde söylenen şiirlere sagu denir.

  1.  Ölen bir kişinin arkasından söylenen ağıt şiirleridir. “Yuğ” denilen ölüm törenlerinde söylenir.
  2.  Ölen kişinin kahramanlıklarını, başarılarını, erdemlerini anlatır; ölümlerinden duyulan üzüntüyü dile getirir.
  3. Koşuk nazım şekliyle söylenir.
  4.  Dörtlükler halinde söylenir.
  5.  4+3=7’li hece ölçüsüyle yazılır.
  6. Bu şiirlere İslâm sonrası halk edebiyatında “ağıt”, Divan edebiyatında “mersiye” denir
  7.  Divanu Lûgatit-Türk’teki Alp Er Tunga sagusu bu türün önemli bir örneğidir.
  8.  Sagu söyleyen kişilere sagucu ya da ağıtçı denir.


KOŞUK NEDİR? KOŞUK HAKKINDA BİLGİ:

Hece ölçüsü  ve yarım kafiye ile söylenen şiirlerdir.
Kopuz eşliğinde söylenir.
Yiğitlik, aşk, tabiat konularını işler.
Nazım birimi dörtlüktür.
Bu şiirlerde düz kafiye kullanılır: aaaa, bbba, ccca. (aaab cccb dddb)
Bu şiirlerin İslâm sonrası halk edebiyatındaki adı koşma'dır.
Sığır denilen sürek avlarında söylenen lirik şiirlerdir.

İSLAMİ DÖNEMDE İLK DİL VE EDEBİYAT ÜRÜNLERİ
GEÇİŞ DÖNEMİ ÖZELLİKLERİ:


İslamiyet öncesi dönemdeki kültür ile İslamiyet sonrası kültür iç içe yaşamıştır.
İslami devir Türk edebiyatının ilk eserlerinde doğruluk, sabır, cömertlik gibi güzel davranışlar ana teme olarak işlenmiştir. 
Bu dönemdeki eserlerde İslam dininin kurallarını topluma öğretme, halkı bilgilendirme ve eğitme amaçlanmıştır.
Arap ve Fars edebiyatından alınan yeni nazım biçimleri kullanılmıştır.
Bu dönemde yazılan eserlerde hece ölçüsüyle birlikte aruz ölçüsü de kullanılmıştır.
Eserlerin dili İslamiyet öncesi doğal dilden yavaş yavaş uzaklaşarak eserlerde Arapça ve Farsça kelimeler kullanılmaya başlanmıştır.
11. Yüzyılda yazılan eserlerde, Uygur harflerinin yanında Arap harfleri de kullanılmaya başlanmıştır.

MESNEVİ:

Mesneviler öğüt verici bir olayı anlatan uzun şiirlerdir. (savaş, aşk, tarihi olaylar, din ve tasavvuf)
Mesneviler Divan edebiyatında bir bakıma günümüzdeki roman ve hikâyenin yerini tutuyordu.
Beyit sayısı sınırsızdır.
Her beyit kendi arasında kafiyelidir.(aa, bb, cc, dd…)
Aruzun kısa kalıpları ile yazılır.
Beş mesnevinin bir araya gelmesiyle hamse oluşur.

KUTADGU BİLİG

11. yy’da (1069-1070) Yusuf Has Hacip tarafından yazılmıştır.
Karahanlı hükümdarı Tabgaç Buğra Han’a sunulmuştur.
Kutadgu Bilig ‘’saadet veren bilgi, ilim’’ anlamına gelir.
Didaktik bir eserdir.
Mesnevi şeklinde aruz vezniyle 6645 beyit olarak yazılmıştır.
Eserde 173 tane de dörtlük vardır.
Eserde, toplum hayatındaki bozuklukları düzeltecek, insanı mutlu edecek yollar bulmak; bu yolları, devrin hükümdarına öğütler halinde göstermektir.
Ahlak, dinin önemi, devlet idaresi gibi konulara da değinilmiştir.
İnsanlara, dünya ve ahret mutluluğunun yolu göstermek amacıyla yazılmıştır.
Hakaniye lehçesiyle yazılmıştır.

Eserde dört sembolik şahsiyet yer alır.
Hükümdar(kanun): Kün Togdı
Saadet: Ay-Toldı
Akıl: Ögdülmiş
Hayatın sonu(akıbet): Odgurmış

Kutadgu Bilig’de savunulan düşünceler:
Her insan diline hakim olmalıdır
İnsan, kendisine bir şey sorulunca konuşmalıdır
Söz ruhun nasibidir
İnsan konuşmaktan çok dinlemeyi öğrenmelidir
Söz yerinde kullanılırsa faydalı olur
Dil her zaman doğruyu söylemelidir
Söz bilgiliden ve büyüklerden dinlenmelidir

Yusuf Has Hacip’in edebi ve fikri yönü:

Eserini didaktik tarzda yazmıştır
Türk edebiyatında ilk siyasetnameyi yazmıştır
Aruz ölçüsünü kullanmıştır
Eserini sembolik olarak yazmıştır
İslami dönemin ilk edebi ürününü yazmıştır
Türk edebiyatındaki ilk mesneviyi yazmıştır

DIVAN-I LÜGATİ’T TÜRK


  • 11.yy’da (1072-1074) Kaşgarlı Mahmut tarafından yazılmıştır. “Türk Dili Divanı” anlamına gelmektedir.
  • Ebul Kasım Abdullah’a sunulmuştur.
  •  Türkçenin ilk sözlüğü ve dilbilgisi kitabıdır.
  •  7500 Türkçe kelimenin Arapça karşılığı verilmiştir.
  •  Türk dilini Araplara öğretmek amacıyla yazılmıştır. Bu nedenle Arapça olarak kaleme alınmıştır.
  • Yazar Türkçe kelimelerin karşılıklarını ve bunu halk dilinden derlediği örneklerle delillendirmiştir.
  • Türk boyları ve coğrafyası ile Türklerin örf ve gelenekleri üzerine önemli bilgiler vardır.
  •  Devrinin Türk dünyasını gösteren bir haritada vardır.
  •  Hakaniye lehçesi kullanılmıştır.

☝Bu eserle birlikte sözlük yazma geleneği başlamıştır.

ATABET’ÜL HAKAYIK


  • 12.yyde ‘’Edip Ahmet Yükneki’’ tarafından kaleme alınmıştır.
  • Yazar bu kitabı mutlu ve erdemli bir insan olmak için gerekli olan özellikleri anlatmak amacıyla yazmıştır.
  • Eser Sipehsalar Mehmet Bey adlı birine sunulmuştur.
  •  Atabet’ül Hakayık ‘’hakikatler eşeği’’ anlamına gelir.
  • Aruz vezniyle mesnevi tarzında yazılmıştır.
  • Didaktik bir eserdir.
  • Cömertlik, doğruluk, ilim gibi konular işlenmiştir.
  • Eserde 46 beyit ve 101 dörtlükten meydana gelmiştir.
  •  Dörtlükler manilerdeki gibi aaxa şeklinde kafiyelenmiştir.
  • Eserin dili biraz ağıdır. Arapça ve Farsça kelimelere rastlanır.
  •  Hakaniye lehçesiyle yazılmıştır.

Atabetü’l Hakayık’ta savunulan düşünceler:
Saadet yolu bilgi ile bulunur
Kemik için ilik ne ise insan için de bilgi odur
Bir bilgili bin bilgisize denktir
Bilgiyi Çin’de bile olsa arayınız
Cahillik yıkanmayla temizlenemeyen kirdir
Bilgili adam işini bilerek yapar

Edip Ahmet Yükneki’nin edebi ve fikri yönü:
İslami dönemin ikinci eserini yazmıştır
Eserini didaktik tarzda yazmıştır
Eserinde hem dörtlük hem de beyit kullanmıştır
Eseri dilbilim açısından önemlidir

DİVAN-I HİKMET


  • 12.yy’da Hoca Ahmet Yesevi tarafından yazılmıştır.
  • Hikmet: Ahmet Yesevi’nin şiirlerine verdiği isimdir.
  • Eserin dili sadedir.
  • Eserin yazılma gayesi, halka İslamiyet’i hikmetli bir şekilde öğretmektir.
  • Dörtlüklerle ve hece vezniyle yazılmıştır.
  • Hakaniye lehçesi kullanılmıştır.
☝Ahmet Yesevi, islamiyetin esaslarını, şeriatın ahkâmını, İslam’ı yeni kabul etmiş ve ya henüz kabul etmemiş Türklere öğretmek, tasavvufun inceliklerini ve tarikatın adabını telkin etmek için kaleme almış ve eserine “Hikmet” adını vermiştir.

Ahmet Yesevi’nin edebi ve fikri yönü:

Hikmet tarzı şiir geleneğini başlatmıştır
Eserini didaktik tarzda kaleme almıştır
Dini-Tasavvufi halk şiiri onunla başlar
İlk mutasavvıf olarak “yesevi” tarikatını kurmuştur.

TÜRK HALK ŞİİRİ DERS NOTLARI, ÖZETİ 

Halk edebiyatı, ortaya konan ürünlerin gösterdiği biçim ve içerik özelliklerine göre üç bölüme ayrılır:


A) ÂŞIK EDEBİYATI
B) ANONİM HALK EDEBİYATI
C) TEKKE ve TASAVVUF EDEBİYATI



A) ÂŞIK TARZI TÜRK HALK EDEBİYATI

* İslamiyet’ten önce başlamıştır.
* Eskiden kam, baksı adı verilen ozonlara bu dönemde aşık adı verilmiştir.
* Âşıklar şiirlerini bağlama adı verilen sazlarla köy köy dolaşıp söylemiştir.
* Hece ölçüsü kullanılmıştır.
* Dili sadedir.
* Nazım birimi dörtlüktür, yarım kafiye kullanılmıştır.
* Son dörtlükte şairin mahlası(adı) kullanılır.
* Şairler şiirlerini CÖNK adı verilen defterde toplarlardı.
* Aşk, ölüm, gurbet, ayrılık konuları sıklıkla ilenmiştir.
* Coşkulu, lirik bir söylenişi vardır.
* Koşma, mani, Türkü, semai, varsağı destan gibi biçimleri mevcuttur.
* 17. yüzyıldan sonra divan edebiyatından etkilenmeye başlamıştır.

AŞIK TARZI HALK ŞİİR BİÇİMLERİ














Aşık edebiyatı nazım biçimleri ölçü (semai 8’li hece ölçüsüyle yazılmasıyla koşmadan ayrılır) ezgi, söyleyiş(varsağıda yiğitçe/mertçe söyleyiş) dörtlük sayısı (destan),tema (destanda) gibi özellikler yönüyle birbirinden ayrılır.



B) ANONİM TÜRK HALK EDEBİYATI

b) Anonim Halk Edebiyatı: 

* Belli bir sahibi yoktur. Halkın ortak malı olan ürünlerden oluşur.
* Dili sade, akıcı bir halk Türkçesidir.
* Şiirlerde hece ölçüsünün 7’li, 8’li, 11’li kalıpları ağırlıklı olarak kullanılır.
* Şiirlerinin nazım birimi dörtlüktür.
* En çok yarım kafiye kullanılmıştır.. Bazı manilerde cinaslı kafiye görülür.
* Ölüm, aşk, tabiat sevgisi, ayrılık acısı, özlem, yiğitlik, toplumsal aksaklıklar gibi konular işlenir.
* Sözlü geleneğe dayanır.


Kullanılan Nazım Biçimleri:
Türkü
• Kendine özgü bir ezgi ile söylenen nazım biçimidir.
• Genellikle anonimdir,yazarı bilinenleri de zamanla halka mal olmuştur.
• Aşk,tabiat,ayrılık,hasret,gurbet,sevgi,güzellik gibi konular işlenir
• Türküler 8’li(4+4) veya 11’li(4+4+3) hece ölçüsüyle söylenir..
• Türküler iki bölümden oluşur.
1-Bent:Türkünün asıl sözlerinin bulunduğu bölümdür.
2-Kavuştak:Her bendin sonunda tekrarlanan bölümdür. Nakarat ya da bağlama adı da verilir.

Mani 
• Hecenin 7’li kalıbıyla söylenirler.
• Bir dörtlükten oluşur.
• Uyak düzeni aaxa şeklindedir.
• İlk iki dize doldurmadır. Asıl konu son iki dizededir.
• Konu sınırlaması yoktur.
• Düz mani,kesik mani,yedekli mani ve cinaslı mani gibi türleri vardır.
Ninni
* Annelerin çocukları uyutmak için belli bir ezgiyle söylediği sözlü edebiyat ürünleridir.
* 7’li,8’li ve 9’lu hece ölçüsüyle söylenir.
* Genellikle dörtlüklerden oluşur.



 Dinî Tasavvufî Halk Edebiyatı (Tekke Edebiyatı) : 
* Hece ölçüsü ağırlıklıdır,az da olsa aruz ölçüsü kullanılmıştır.
* Yarım uyak ve redif sık kullanılmıştır.
* Tasavvuf terimlerinin dışında dil,halkın anlayabileceği nitelikte ve sadedir.
* Saz eşliğinde söylenenler de vardır.
* Allah sevgisi,nefsin öldürülmesi,insan sevgisi,ölüm,Allah’a varış yolları,tasavvuf ilkeleri temel konularıdır.
* Coşkuludur,genellikle didaktik şiirlerden oluşur.
* Nazım birimi dörtlüktür ancak beyitle oluşturulmuş türler de vardır.

Kullanılan Nazım Türleri:
İlahi
* Tekke edebiyatının ana nazım türüdür.
* 8’li hece ölçüsüyle söylenir, 7 ve 11’li de olabilir.
* Fanilik,Allah sevgisi,nefsin öldürülmesi temel konusudur.
* Bu türün en büyük ustası Yunus Emre’dir

Nefes
* 8’li hece ölçüsüyle söylenir.
*İlahilerin konularının Bektaşilerce söylenmesi sonucu ortaya çıkmış türdür.
Deme ( Deyiş )* 8’li hece ölçüsüyle söylenir
* Saz eşliğinde kendine özgü bir makamla söylenir.

Nutuk 

Tekke Edebiyatı’nda Pirlerin ve mürşitlerin, tarikata yeni giren müritleri bilgilendirmek tarikat derecelerini ve tarikat adabını öğretmek amacıyla söylenen didaktik şiirlerdir.

Devriye

Evrendeki canlı cansız her şey Allah’tan gelmiştir, yine Allah’a döne¬cektir. Bu felsefeyi yansıtan şiirlere Tekke edebiyatında devriye denilmiştir. 

Şathiye 

*Dini ve tasavvufi halk şiirinde genel olarak mizahi manzumelere şathiye adı verilir.
*İnançlardan alaylı bir dille söz eder gibi yazılan şiirlerdir. * Görünüşte saçma sanılan bu sözlerin, yorumlandığında tasavvufla ilgili türlü kavramlara değindiği anlaşılır.
* Bu tür şiirlere genellikle Bektaşi şairlerinde rastlanır.
* Bu türün en tanınmış şairi Kaygusuz Abdal’dır.

Not:Yukarıdaki türler koşma nazım biçimiyle yazıldığı için birer nazım biçimi değil birer nazım türüdür.




DİVAN EDEBİYATI (KLASİK TÜRK EDEBİYATI)

Divan Edebiyatının Tarihi Gelişimi

Divan edebiyatı, Türklerin İslamiyet’i kabulünden sonra meydana gelen yazılı edebiyattır. Arap ve Fars edebiyatı etkisi altında gelişmiştir. Bu etki, Arapça ve Farsça sözcüklerin Türkçeye girmesinin yanı sıra, bu dillerin anlatım biçimlerinin benimsenmesiyle de kendini gösterir. Bu edebiyata Divan edebiyatı denmesinin sebebi, şairlerin şiirlerini divan denen el yazması kitaplarda toplamış olmalarıdır.

Divan edebiyatının ilk örnekleri 13. yüzyılda verilmiştir. Bu edebiyatın ilk ürünlerini veren Mevlana Celaleddin-i Rumi bütün yapıtlarını Farsça yazdı. Aynı yüzyılın bir başka büyük şairi Hoca Dehhani’ydi. Horasan’dan gelip Konya’ya yerleşen Dehhani, özellikle İranlı şair Firdevsi’nin etkisinde şiirler kaleme aldı. 14. yüzyılda Konya, Niğde, Kastamonu, Sinop, Sivas, Kırşehir, İznik, Bursa gibi kültür merkezlerinde şairler ve yazarlar Divan edebiyatının yeni örneklerini verdiler. Bunların çoğu kahramanlık hikâyeleri, öğretici, eğitici ve dinsel yapıtlardı.

Bu arada İran edebiyatının konuları da Türk edebiyatına girmeye başladı. Mesud bin Ahmed ile yeğeni İzzeddin’in 1350de yazdıkları Süheyl ü Nevbahar, Şeyhoğlu Mustafa’nın 1387de yazdığı Hurşidname, Süleyman Çelebi’nin (1351–1422) Vesiletü’n-Necât başlığını taşımakla birlikte Mevlid adıyla bilinen ünlü yapıtı, İran edebiyatının etkisiyle yazılmıştır. Divan edebiyatı, özellikle şiir alanında en parlak dönemini 16. yüzyılda yaşadı. Bâkî ve Fuzuli Divan şiirinin en iyi örneklerini verdiler. 17. yüzyıla girildiğinde Divan edebiyatının ulaştığı düzey, İran edebiyatınınkinden geri değildi. Şairler, şiirlerinde “fahriye” denen ve kendilerini övdükleri bölümlerde şiir ustalığının doruğuna çıkmışlardı.

Öğretici şiirleriyle tanınan Nabi ve bir yergi ustası olan Nef’i bu yüzyılın ünlü şairleriydi. Divan edebiyatı, en özgün şairlerinden olan Nedim’in ve Şeyh Galib’in ardından, 18. yüzyılda bir duraklama dönemine girdi. Daha sonraki şairler özellikle bu iki şairi taklit ettiler ve özgün yapıtlar ortaya koyamadılar. 19. yüzyılda Divan edebiyatı artık gözden düşmüş ve eleştiri konusu olmuştu. İlk eleştiriyi getiren Namık Kemal’di. Tanzimat’la birlikte Türk edebiyatında Batı etkisinde yeni biçimler, konular denenmeye başlandı.

Divan edebiyatı böylece önemini yitirmekle birilikte, Tevfik Fikret, Mehmet Âkif Ersoy ve Yahya Kemal Beyatlı, Türk edebiyatının aruz ölçüsüyle son şiirlerini yazdılar.

Divan Edebiyatının Genel Özellikleri

İslâm dininin benimsenmesinden sonra, Kuran’ın Arapça olmasından dolayı pek çok toplumun kültür dili değişime uğradı. İranlılar 9. yüzyılda edebiyat ürünlerini, Yeni Farsça diye adlandırılan bir dille vermeye başladılar. İran edebiyatının bu ürünlerinden Türk edebiyatı büyük ölçüde etkilenmiştir. Öte yandan Anadolu’da kurulan Türk devletleri, resmi yazışma dili olarak Arapça ve Farsçayı kullandılar. Bu durum edebiyat dilinin değişmesine de yol açtı. Özellikle saray çevresindeki şairler ve yazarlar, yapıtlarını Arapça ve Farsça yazmaya başladılar. Osmanlı Devleti döneminde Arapça ve Farsçanın yoğun etkisinde kalmış olan Osmanlıca dili divan edebiyatında kullanılan ana dildir.

1. Nazım birimi genellikle beyittir ve cümle beyitte tamamlanır. Beyit, cümleye egemendir.
2. Nazım ölçüsü “aruz“dur.
3. Dili Arapça, Farsça, Türkçe karışımı olan Osmanlıcadır.
4. Şiirlerde tam ve zengin uyak kullanılmıştır.
5. Şiirlerin konuyu içeren başlıkları olmadığı için nazım biçimlerine göre adlandırılmışlardır.
6. Klişe bir edebiyattır. Duygu ve düşünceler değişmez sözlerle (Mazmun) anlatılır.
7. Anlatılan şey değil, anlatış biçimi ön plandadır.
8. Soyut bir edebiyattır. İnsan ve doğa gerçekte olduğundan farklı ele alınmıştır.
9. Aydın zümrenin edebiyatıdır. Medrese kültürü hâkimdir. Genellikle saraya ve çevresine seslenir.
10. Sanatlara bolca yer verilmiş, sanat yapmak amaç durumuna gelmiştir.
11. Ulusal bir edebiyat olmayıp dinin etkisiyle şekillenmiştir. Arap ve İran edebiyatının etkisi çok fazladır.
12. Şiirde daha çok aşk, sevgili, içki, din ve kadercilik gibi konular işlenmiştir.
13. Nazım ön planda tutulmuş, nesre pek az yer verilmiştir.
14. Nesir alanında tezkireler (edebiyat tarihi görevini gören biyografik eser), münşeatlar (mektuplar), tarihler, dini metinler ve nasihatnamelere de rastlanmaktadır. Bunlarda da sanat yapma amacı ön plandadır.
15. 13.yüzyılda gelişmeye başlamış 16. ve 17. yüzyıllarda en olgun dönemini yaşamış, 19.yüzyılın sonlarına kadar sürmüştür.






Divan Edebiyatı Nazım Biçimleri

Ölçüsü ve uyağı olan söz ya da yazıya “manzum” ya da “manzume” denir. Şiirde dize sayısı, dörtlük sayısı, sıralanış düzeni, uyak yapısı gibi dış özelliklerin tümü, nazım biçimini oluşturur. Divan şiirinde pek çok nazım biçimi vardır, ama birkaçı daha yaygın olarak kullanılmıştır.

Biçimlerine Göre: Uyak, beyit, mısra, bend, mesnevî, kasîde, gazel, rubaî, musammat, terkib-i bend, müsemmem, tuyuğ, tahmis, tardiye, taşdir, tesdis, teşbiye, taşir, tezmin, muaşşer, muhammes, murabba, müseddes, müstezat, şarkı

Konularına Göre: Din dışı: Bahariye, Cevreviye, Fahriye, Mersiye, Mehdiye, Gazavatnâme, Sahilnâme, Sakînâme, Kıyafetnâme, Surnâme, Hamamnâme, Şehrengiz, Hicviye, Hezliyat, Tarih Düşürme, Muamma, Lûgaz, Dariye, Rahşiye

Dinî: Tevhid, Münacat, Na’at, Makte’l-İ Hüseyin, Miraciye, Hilye, Mevlid, Kırk Hadis, Menkıbe, Kıssa

BEYİTLERLE KURULAN NAZIM BİÇİMLERİ

1. GAZEL: Özellikle aşk, güzellik ve içki konusunda yazılmış belirli biçimdeki şiirlere denir. Beyit sayısı genellikle 5-9 arasında değişir. Gazelin ilk beyti mutlaka kendi arasında uyaklı olur.Bu ilk beyte “matla”, son beyte ise “makta” adı verilir. Bir gazelin en güzel beytine “beyt-ül gazel”, şairin mahlasının bulunduğu beyte de “mahlas beyti” denir. Beyitleri arasında anlam birliği bulunan gazele “yek-âhenk”, aynı güç ve güzellikte beyitlerden oluşan gazele de “yek-âvâz” gazel adı verilir.

2. KASİDE: Din ve devlet büyüklerini övmek amacıyla belirli kurallar içinde yazılan uzun şiirlerdir. En az 33, en çok 99 beyitten oluşur. Kasidenin en güzel beytine “beyt-ül kaside”, şairin mahlasının bulunduğu beyte de “taç-beyt” adı verilir.

3. MESNEVİ: Her beyti kendi içinde uyaklı uzun nazım biçimidir. Bir anlamda Divan edebiyatında manzum hikâyelerin yazıldığı bir biçim olarak da tanımlayabiliriz. Mevlânâ”nın ünlü tasavvufi mesnevisi 25.700 beyitten oluşmuştur. Mesneviler aşk, dini ve tasavvufi, ahlaki-öğretici, savaş ve kahramanlık, bir şehri ve şehrin güzelliklerini anlatma, mizah gibi türlü konularda yazılmıştır. Divan edebiyatında roman ve hikâye gibi türler olmadığı için mesneviler bir bakıma bu türlerin yerini tutmuşlardır. On bölümden oluşur. Aynı şair tarafından yazılmış beş mesneviye “Hamse” adı verilir. Hamse sahibi olarak tanınmış önemli divan şairleri: Ali Şir Nevâi, Taşlıcalı Yahya, Nev”i-zâde Atâi”dir.

4. KITA: Yalnız ikinci ve dördüncü dizeleri birbiriyle uyaklı iki beyitlik nazım biçimidir. Beyitler arasında anlam birliği bulunur. Pek çok konuda yazılabilir.

5. MÜSTEZAT: Gazelin özel bir biçimine denir. Uzun dizelere kısa bir dize eklenerek yazılır. Uzun ve kısa dizeler gazel gibi kendi aralarında uyaklanırlar. Kısa dizelere “ziyade” adı verilir.

BENTLERDE KURULAN NAZIM BİÇİMLERİ

1. RUBÂİ: Dört dizelik ve kendine özgü ayrı ölçüsü olan bir nazım biçimidir. Konusu daha çok dünya görüşüne ve şairin felsefi düşüncelerine yöneliktir. Edebiyatımızda bu türün en başarılı son temsilcisi olarak Yahya Kemal gösterilmektedir.

2. TUYUĞ (TUYUK): Rubâi gibi dört dizelik bir nazım biçimidir. Edebiyatımızda en çok tuyuğ yazmış şair Kadı Burhanettin”dir. Bu biçim yalnızca Türk edebiyatına özgüdür. (Rubai, İran edebiyatından geçmedir).

BİRDEN ÇOK DÖRTLÜKLER

1. MURABBA: Dört dizelik kıtalardan oluşur. Bent sayısı 3-7 arasında değişir. Her konuda yazılır.

2. ŞARKI: Genellikle aşk, içki, eğlence konularında yazılan dört dizelik nazım biçimidir. Biçim bakımından “murabba”ya benzer. Çoğunlukla bestelenmek için yazılır. Bu biçim de tuyuğ gibi yalnızca Türk edebiyatına özgüdür. “Şarkı” biçiminin yaratıcısı ve en güçlü şairi Nedim”dir.

NOT: Divan edebiyatında üçlü ya da daha çok mısralı bentlerden meydana gelmiş nazım şekillerinin genel adı MUSAMMAT”tır. Yani dört dizeden oluşan murabba, şarkı gibi biçimlerin; beş dizeden oluşan tahmis, taştir, tardiyye gibi biçimlerin ya da altı veya daha çok dizeden oluşan biçimlerin tümünün üst başlığı MUSAMMAT”tır.

3. TERKİB-İ BENT: Bentlerle kurulan bir nazım biçimidir. Her bent, sayısı 5-10 arasında değişen beyitlerden oluşur. Bendin son beytine “vasıta beyti” denir. Terkib-i bentte vasıta beyti her beytin sonunda değişir ve vasıta beyti mutlaka kendi içinde uyaklı olur. Terkib-i bentlerde genellikle talihten ve hayattan şikâyetler, dini, tasavvufi, felsefi düşünceler anlatılmış, toplumsal yergi niteliğinde eleştirilere yer verilmiştir.

4. TERCİ-İ BENT: Biçim bakımından terkib-i bente benzer; ancak vasıta beyti her bendin sonunda değişmez ve aynen tekrarlanır. Konularında daha çok Tanrının gücü, evrenin sonsuzluğu, doğanın ve yaşamın karşıtlıkları vardır.

DİVAN EDEBİYATI NAZIM TÜRLERİ

1. TEVHİT VE MÜNACÂT: Tanrının birliğini ve yüceliğini anlatan şiirlere tevhit, Tanrıya yapılan yalvarış ve yakarışları anlatan şiirlere de münacat denir. Daha çok kaside biçimiyle yazılmıştır.

2. NAAT: Hz. Muhammed”i övmek için yazılan şiirlere denir. Bunlar da daha çok kaside biçimiyle yazılmıştır.

3. MERSİYE: Bir kimsenin ölümü üzerine duyulan üzüntü ve acıyı anlatmak için yazılan şiirlerdir. Genellikle terkib-i bent biçimiyle yazılmıştır. (Bu türün, Eski Türk Edebiyatı”ndaki adı sagu, Halk Edebiyatı”ndaki adı ise ağıttır).

4. METHİYE: Bir kimseyi övmek için yazılan şiirlerdir. Bunlar da genellikle kaside biçiminde yazılmıştır.

5. HİCVİYE: Bir kimseyi yermek için yazılan şiirlerdir.

6. FAHRİYE: Şairlerin kendilerini övmek amacıyla yazdıkları şiirlerdir.

NOT: Divan edebiyatında bir şairin şiirine, başka bir şair tarafından aynı ölçü, uyak ve redifle yazılan benzerine “Nazire” denir. Bu, nazire yazan şairin diğer şaire karşı duyduğu saygı ve beğeniden ileri gelmektedir. Edebiyatımızda bu türde de pek çok ürün verilmiştir.






DİVAN EDEBİYATINDA NAZIM BİRİMİ

Nazım sözlük anlamıyla “sıra”, “düzen” demektir. Ama Divan edebiyatında nazım dendiğinde şiir anlaşılır. Divan edebiyatı, daha çok şiir türünde örnekler içerir ve düzyazı eserler azdır. Divan şiiri, kurallarını Arap ve İran edebiyatından alan aruz ölçüsüyle yazılmıştır. Bunun yanında Nedim ve Şeyh Galip gibi bazı şairlerde hece ölçüsüyle yazılmış şiirlere de rastlamak mümkündür. Divan şiirinde daha çok Kur’an, Muhammed’in sözleri olan hadisler, peygamber ve kutsal kişilere ilişkin öyküler, tasavvufun ortaya attığı sorular, ünlü bir İran efsanesini konu alan Şehname gibi konular işlenmiştir. Bu şiirlerde Türk kültürüne ilişkin öğelerden de yararlanılmıştır.

Divan şairi bu konuları, aruz ölçüleri içinde ve çok yaygın biçimiyle beyitlerle yazmıştır. Tek satırdan oluşan dize ya da mısra, genelde şiirin en küçük birimidir. Divan şiirinde ise en küçük birim beyitten, yani iki mısradan oluşur. Sözcük olarak beyit “ev” anlamına gelir. Mısra’ ise, çift kanatlı bir kapının kanatlarından her birine verilen addır.

Aruz ölçüsünde açık ve kapalı heceler çeşitli kalıplarda, kendilerine özgü bir düzen içinde sıralanır. Şairler eserlerini yazarken seçtikleri kalıba mutlaka uymak zorundadır. Aruz, esas olarak hecelerin uzunluğu ve kısalığı temeline dayanan bir şiir ölçüsüdür. İlk kez Arap dilcisi Fatih Erduran tarafından kullanılmıştır. Türklerin İslamiyet’i kabul etmelerinden sonra medrese kültürü ile yetişen şairlerin Farsçayı edebiyat dili olarak benimsemeleri, aruzun Türk edebiyatına da girmesini sağlamıştır.


Aruz ölçüsü nazım şekillerine göre değişik kalıplarda kullanılır. Örneğin Rubâi nazım şekli ahreb ve ahrem adı verilen belli aruz kalıplarıyla yazılabilir. Rubai’de mısralar; a+a+b+a şeklinde kafiyelidir.


2.ÜNİTE ŞİİR DİL BİLGİSİ KONULARI:

EDAT-BAĞLAÇ-ÜNLEM


Edatlar (İlgeçler)
Tek başına bir anlam taşımayan , ancak kendinden önceki sözcükle birlikte kullanıldığında belirli bir anlamı olan sözcüklerdir.Edatlar çekim eki alırsa adlaşırlar. En çok kullanılan edatlar şunlardır:
Gibi:
Benzetme ilgisiyle ismi nitelerse sıfat öbeği, fiili nitelerse zarf öbeği kurar.
Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendi. (sıfat)
Dev gibi dalgalar sahile vuruyordu. (sıfat)
Yüzün bir kır çiçeği gibi usulca söner. (zarf)
Dolu bir kadeh gibi kırılıyorum avuçlarında.(zarf)
Sen de onun gibi düşünüyorsun (karşılaştırma)
Annem gibi dolma yapan dünyada bulamazsın (k.)
Yataktan kalktığı gibi dışarı fırladı.(hemen,o anda)
Haberi aldığı gibi yola çıktı.(hemen,o anda)
Ben ona insan gibi davrandım.( yakışır biçimde)
Birbirinizle adam gibi konuşun.( yakışır biçimde)
Saat üç gibi yanına gelirim. (dolayında)
Final maçı akşam sekiz gibi başlar ( dolayında)
Bugün yağmur yağacak gibi (tahmin)
Galatasaray bu maçı alacak gibi (tahmin)
Bir an onu sever gibi oldum (yaklaşma)
O sırada güneş çıkar gibi oldu. (yaklaşma)

İçin:

“-dik için” şeklinde neden- sonuç “-mek için” şeklinde amaç – sonuç ilişkisi kurar.
Yağmur yağdığı için pikniğe gidemedik. (n.s)
Hasta olduğum için dersi dinleyemedim. (n.s)
Kadın oğlunu görmek için şehre gitti. (a.s)
İşe girmek için ehliyet almış (a.s)

Görelik anlamında görüş bildirir:
Sen benim için dünyanın en güzel kızısın
Bu çalışmalar onun için boş bir uğraştı.

Karşılığında, karşılık olarak:
*Bu elbise için çok para harcadım.
*Ev için size yüz bin lira veririm


Uğruna, yoluna:
* Vatan için nice şehitler verdik.
* Bu eylemi tüm insanlık için yapıyoruz.


Hakkında:
* Veliler bizim okul için ne söylüyorlar?
* Eleştirmenler, filminiz için olumlu konuşuyor.


Aitlik, özgülük:
Bu pastayı sizin için ayırdım.
Bahçeye oğlum için salıncak kurdum.
Oranla:O şapka senin için çok büyük.


Süre bildirir:
Kitabı bir hafta için aldım.
Birkaç gün için İstanbul’a gideceğim.


İle (-la, -le ):

Birliktelik, araç ,durum ve sebep ilgisi kurar.
Köye dolmuşla gidebilirsin. (araç)
Uçakla İzmir’e gitmişti (araç)
Konsere arkadaşımla gittim. (birliktelik)
Çocuk, yolda babasıyla yürüyordu. (birliktelik)
Öfkeyle kalkan zararla oturur. (durum )
Gökyüzü, hasretle kucaklasın doğayı. (durum)
Sınav heyecanıyla kalemimi unuttum. (sebep)
Kaza korkusuyla araba kullanamıyor ( sebep)

Kadar:

Benzerlik ve karşılaştırma ilgisi kurar.
Adana, cennet kadar güzel bir yerdir. (benzerlik)
Siirt, bu yaz cehennem kadar sıcaktı. (benzerlik)
Bir peri kadar güzel bir kızdı. (benzerlik)
Sen de onun kadar çalışsaydın sınavı kazanırdın.(karşılaştırma)
Babası kadar iyi şarkı söylüyor. (karşılaştırma)
Yaklaşıklık, zaman açısından sınırlandırma, mesafe:
Bin kadar asker cepheye gidiyordu. (yaklaşık)
Pazardan iki kilo kadar pirinç almış. (yaklaşık)
Bu ev akşama kadar temizlenecek. (zamanda sınırlama)
Cumaya kadar ödevimi bitirmeliyim. (zamanda sınırlama)
Yalancının mumu yatsıya kadar yanar. (zamanda sınırlama)
Eve kadar yürümem gerekiyor. (mesafe sınırı)
Mesafe sınırı:
Yapılacak dünya kadar işim var.
Avuç içi kadar bir evde yaşıyorlar.
Gibi anlamında kullanılabilir:
Bu kitabı okuyunca Muğla’yı görmüş kadar oldum.

Karşı:

Yön ve zaman ilgisi kurar. –e karşı biçiminde kullanılırsa edat olur. Yalın halde kullanılırsa ya da bir ek alırsa edat olmaktan çıkar isimleşir.
Denize karşı bir ev yaptırmış. (yön)
Duvara karşı on adım yürü. (yön)
Sabaha karşı çok şiddetli yağmur yağdı. (zaman)
Karşılık olarak , yönelik anlamı katar:
Bu sözüne karşı ben ne diyebilirim ki şimdi. (karşılık olarak)
Resme karşı ilgin ne zaman başladı?( -e yönelik)

UYARI: Yalın halde kullanılırsa ya da bir ek alırsa edat olmaktan çıkar isimleşir.İsmi belirtirse sıfat olur.
Karşı evin penceresi açık kalmış. (sıfat)
Önce karşı sahaya çıktı. (sıfat)
Karşıya geçmeden önce sağına ve soluna bak.(isim)

Göre:
Görüş, düşünce, uygun olma anlamları katar:
Bilim adamlarına göre dünya yok oluyor. (görüş)
Anneme göre bu yıl sınavı kesin kazanırmışım. (görüş)
Bulunduğun ortama konuşacaksın. ( uygun)
Zevkime göre bir elbise arıyorum. (uygun)
Karşılaştırma ilgisi kurar:
Burası eski evimize göre daha büyük.
Yaşıtlarına göre çok hızlı koşuyorsun.

Üzere:
Koşul ve amaç ilgisi kurar.
Akşama geri vermek üzere bu kitabı alabilirsin. (koşul)
Konuşmak üzere kürsüye çıktı. (amaç)
Yaklaşık olma, gibi şekilde… anlamları katar:
Hemen eve dönelim, akşam olmak üzere.
( yaklaşık)
Zil çalmak üzere. ( yaklaşık)
Her şey planlandığı üzere yapılacak. (şeklinde)

Doğru:

Yön ve zaman ilgisi kurar.
Eve doğru yürüyorum. (yön)
Akşama doğru misafir gelecek. (zaman)
İsmi nitelerse sıfat, fiili nitelerse zarf öbeği oluşturur:
Eğri oturup doğru konuşalım. (zarf)
Bu zamanda doğru insanı bulmak zordur. (sıfat)
Tahtaya bir doğru çizdi. (isim)

Sanki:

Benzetme, sitem ilgisi kurar.
Gökyüzü sanki yaramaz bir çocuk. (benzetme)
Sanki verdiğim her işi yapıyorsun. (sitem)
Sanki selam verdin de almadık. (sitem)

Diğer edatlar:
İşten sonra bize uğrayacak.
Bu işi ancak sen yaparsın.
Yalnız senin gezdiğin bahçede açmaz çiçek.
Sabahtan beri dışarıyı izliyor.
Bu mutlu olaya sadece yıldızlar şahittir.


ÜNLEMLER KONU ANLATIMI

ÜNLEMLER

Aniden ortaya çıkan duyguların etkisiyle ağızdan bir çırpıda çıkan, bu duyguları daha etkili anlatmaya yarayan kelimelerdir veya sözlerdir.
Bu kelimelerin yanında dilek, emir, tehdit gibi anlamlar taşıyan kelimeler, cümleler ve yansımalar da ünlem değeri kazanabilir.
Bu bakımdan ünlemler ikiye ayrılabilir:

1. ASIL ÜNLEMLER

Asıl görevi ünlem olan kelimelerdir. Başka görevlerde kullanılamazlar. Seslenme veya duygu anlatırlar.

Seslenme Ünlemleri
Ey Türk Gençliği! Hey! Biraz bakar mısın?
Bre melûn! Ne yaptın? Hişt! Buraya gel!
Şşt! Sus bakayım!
Bunların yanında adlar ve özel adlar da seslenme ünlemi olarak kullanılabilir.
Anne! Hemşehrilerim! Tanrım! Mehmet!

Duygu Ünlemleri
Ee, yeter artık! Aa! Bu da ne? Ah, ne yaptım!
Eh! Fena değil. Ay, elim! itme ha!
Hah, şimdi oldu! Hay Allah! Vah zavallı!
Vay sersem! Aman dikkat! Eyvah! Geç kaldım!
İmdat! Boğuluyorum!

2. ÜNLEM DEĞERİ KAZANMIŞ KELİME ve SÖZLER

Anlamlı kelimelerin bazılarına vurgu ve tonlama yoluyla ünlem değeri kazandırılabilir. Bunlar da duygu ya da seslenme anlatır.
Komşular! Babacığım! Simitçi! Çok ilginç!
Ne kadar güzel! Çabuk eve git! Ne olur yardım et! Çık dışarı!
Yansıma kelimelerin hemen hemen tümü ünlem olarak kullanılabilir.
Şır! Çat! Güm! Hav! Miyav! Tıs!



BAĞLAÇLAR


Bağlaçlar   sözcükleri, sözcük gruplarını veya cümleleri biçim veya anlam yönüyle birbirine bağlayan kelimelerdir. 

 ve, veya, ile, ama, de (da), ancak, belki, çünkü, eğer, hâlbuki, hiç değilse, ise, ki, lâkin, meğer, nasıl ki, öyle, öyle ki, sanki, şu var ki, tâ, üstelik, yahut, yalnız, yani, yoksa, zira gibi. İfadeleri, ilgi ve önem sırasına koyarak düzenlememize yardımcı olurlar.

Bağlaçların kendi başlarına anlamları yoktur. Yer aldıkları cümlenin çeşitli bölümleri arasında anlam ve biçim bakımından bağlantı kurarlar. Cümlelerde sıralama bağlaçlar sayesinde yapılır. Cümleler arasında konu ve anlatım bütünlüğü sağlamak için kullanılırlar.

ÖRNEKLER:


  • Kırmızı ve Siyah, babalarla oğulları, 
  • olmak veya olmamak, 
  • olmak ya da olmamak,
  • Ayaşlı ve Kiracıları,
  • üç ilâ beş, çalışkan fakat şanssız,
  •  para değil mutluluk, güzel ama vefasız,
  •  ne sevinç ne üzüntü, ne mendil ne de bir kol,
  •  eli de ayağı da, ne yer ne yâr;
  •  hem annem, hem babam,
  •  hem de kardeşim , zengin mi fakir mi;
  •  ya bunu, ya şunu

                                                       


                                                                                              İYİ ÇALIŞMALAR...
                                                                                                           











Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

10.SINIF BİYOLOJİ MİTOZ VE MAYOZ

10.Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı 3.Ünite Destan-Efsane Ders Notları

10.Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı 1.Ünite Hikaye Ders Notu